8 Aralık 2012 Cumartesi

Sen benim kalbimken unutmam münkün değil herşeyim.

İçimin en içinde kovalıyorsun yarım kalmış nefeslerimi, sana kaçarcasına..
Adı konmamış bir yerdeyim şimdi.
Sen susuyorsun ben düşüyorum hakettiğim o dipsiz kuyulara. Ağlayınca uzun ağlarım kimseler olmaz. Susmanın konuşmaktan zor olduğunu anlardın bu hallerimide anlar mısın?
Yaşam ne tuhaf bilmecedir, bir varsın bir yoksun. Hiç olmadın aslında sen gelmiş gibi yaptın bense düşünmeden kalbimi verdim. Bana yüzünden çizgiler verir misin?
Gülüşünle belirginleşen ve hiçbir gamzeye yer açmayan. Çare susmaktır, çare sevmektir kendi yüreğini, çare kendi yüreğinden özür dilemektir.
Zorlama hiç içinden gelmedi sevmek. İnsan hiç dokunmadığı birinin göğsünde uyumak ister mi?
İstiyorum işte..
Bunca hatalarıma seni belkide haketmeyişlerime rağmen istiyorum. Oysa ben aynı evi paylaşmak istiyordum seninle.
Babamın soyadını bir kalemde silmeye... Ömür boyu 'Salman' kalmaya hazırdım bile..
Gece mutfaktan tıkırtılarını duymak, her sabah banyoda diş fırçanı görmek, benim kıyafelerimin arasına karışan kıyafetlerini izleyip huzur bulmak istiyordum. Uykudan uyanınca elimi yanımdaki yastığa uzattığımda yanımda nefes alışını hissetmek istiyordum. Göğsünde uyuduğum anlarda kalp atışlarının benim için atmasını düşünüp huzurlu uyumak istiyordum...
İnsan neden özler ki kokusunu bilmediği birini?
Nasıl bağlanır böyle?
Biliyorum haketmedim aldığım beddualar geziyordu belkide hala üzerimde. Böyle derin, böyle şiddetli çıkıyordu işte acısı...
Sahi kaç ay oldu birbirimizi görmeyeli? Belkide yıl olmuştur gerçekten farkında değilim. Elele tutuşabilseydik yenerdik belkide içimizdeki savaşı. Sevebilirdin beni, bende daha çok severdim seni. Biz seninle hiç biz olmadık aslında. İnandığım tek şey birgün gerçek olucaktık. Herşey dokunmak değil, herşey kokusunu tanımak değil... En iyi ben yorumlardım belkide bunları. Evet çok sevdik birbirimizi ama aynı zamanda aynı yoğunluklarda değil..
Hazırdım ben sevgilim. Nikah masasında hiçbir etki altında kalmadan bir ömür eş olarak seni sevmeye.
Hazırdım herşeyim aynı evin anahtarını seninle taşımaya.. Hazırdım aynı yatakta uyumaya, tek yastıkta tek beden olmaya.
Ben şimdiden razıydım 9 ay senden bir parça taşımaya her tekme atışında sana koşmaya. Sense canımı acıtacağını düşünüp şimdiden hazır olmalıydın ona kızmaya. İlk adımlarını seninle atmalı. İlk baba demeliydi. Benim kadar sevmeli seni, gülüşüde sana benzesin inan hiç kıskanmam. Sen beni terkttiğin andan beri bunları kuruyorum kafamda sense, yetmeyen gücünle bir kerede çekip gitmeyi... Ben her gece bir kez daha aşık olurken dokunmadığım adama sen bir adım daha uzağımdaydın.
Sen benim kalbimken unutmam münkün değil herşeyim...........

7 Aralık 2012 Cuma

Beni sevmediğini bildiğim, selam versem canımmm diye sarılcak insanlar var...

Bunlara engel olmak yada temizlemek tabi mümkün değil. Okulda, işte tüm yaşam alanlarında onlar...
Yüzlerindeki o 'seni sevmiyorum ama takip etmeden yapamıyorum' gülümsemesiyle dolaşır bu tipler genellikle. Benimde haz alamadığım birkaç şahıs var tabi yurtta ve okulda.. Geçen sene aynı bu tip bi kız vardı yüzünden hainlik, fesatlık fışkıran ağzının ortasına sabaha kadar vursam alamam o surattan hıncımı. Hayır görseniz hak verirsiniz varoluş amacını yok eder uzay boşluğuna yollarsınız.Yada ben abartıyorum her neyse. Karşı karşıya geldik hani selam vermekle vermemek arasında kalınan o iki suratın şekli. O yarım ağız gülümsemesiyle beynime nasıl alevlenme gittiyse lap diye;
-Seni sevmiyorum, görmek istemiyorum, çok iticisin, çok suratsızsın demiştim. 
Öylece bakakaldı suratıma. 
Çoğu insanı sevmememiz için bir sebep olmasına gerek yok aslında, var olmaları, nefes almaları, yürümeleri bizi rahatsız etmeye yeterli olabilir. Bence samimi ve içten olalım. Kabul edin ki sizinde çevrenizde en ufak bi elektrik alamadan yaşamak zorunda olduğunuz insanlar var. O ablak ifadeye dönün ve samimi bir şekilde sevmediğinizi söyleyin.. 

6 Aralık 2012 Perşembe

Hiçbir şeyin sahibi değilken herşey bizim hürmetimizdeymiş gibi yaşıyor olmamız garip değil mi?

Yaşam denilen şey öyle bir meşale ki, ucu tutuşturulup elden ele dolaşan... Olasıdır ki kolayca cevaplayabileceğimizi sandıklarımızın bir çoğu hayatın ne olduğunu değil nasıl yaşanması gerektiğini dile getirir. Sahip olduklarımız bir gün kaybedeceklerimizden sadece birkaçı. 'Bu benim' dediğimiz her şey sadece bize emanet. Geride arkamızdan dua edenlerin gözyaşlarıyla ıslattıkları kuru dudakları kalıyor oysa... Hayat etrafında çerçevesi olan kocaman bir tual gibidir. Çizdiklerimiz, boyadıklarımız, kalemimiz ve rengi bize aittir. Hiçbirimiz zengin değiliz, hiçbirimiz iktidar sahibi değiliz sahip olduğumuz tek şey taşıdığımız bedenimiz, ki aramızda buna sahip çıkmayı beceremeyenlerde yok demeden geçemeyeceğim. O gelişi güzel çizdiğimiz tualdeki her çizgi taşıdığın karakterin bir parçası olsa gerek, karakter ve kişiliğin ayrımında ayırt etmek oldukça detaylı sanırım. En kısasından kişilik insanın kendine özgü davranış biçimi olup, karakterin kişiliğin temel taşı olduğunu bilmekte fayda var. Bu önemli iki kavramı öğrenip en sağlamını kurmakla  uğraşmayıp ikisinide taşımayanlarda var tabi. Bunca gerçeğin yanı sıra tüm benliğinle karakterini çiz, rengini seç, kokunu ver, şarkını söyle, kendi duruşunla dur ve hükmünü sürdür ...

5 Aralık 2012 Çarşamba

Ben herkesi sevemem ki, sevmeden de yaşayamam ki diyor Teoman radyomda...

Sevgi ile nefret arasındaki o incecik çizgide hangisini kalın tutması gerektiğini bilmeyen biriyim ben. İnsanlara yukarıdan bakmayı öğrenemeyen karşılarına geçip değerlerle boğup sevgi seli yaşatmak hamurumda olsa gerek. Kaçan kovalanır tabirinden pekte uzaktayım. Aile, arkadaşlık, dostluk ve aşk.. dört ayrı kategori benim hayatımda. Aile annem, babam ve ablamdan ibaret benim için ötesi misafir ailem içinde. Arkadaşlık dostlarımda yarattığım imajın aynısı olsa gerek farklılığı hayatıma dair paylaşımlarda bulunmadan sürdürüyor olmamdır. Dostluk ise bambaşka bir bağ iki insan arasındaki çelişkisiz, korkusuz ve sonsuz güvenle hayatındadır. Sana en güvenilir olan doğru yolu gösterip yanında olandır. 'Aşk ' denilince herkesin aklına başka başka kişiler, hisler, duygular gelirken benim düşüncelerim sabit sanırım. Verdiğim değerlerin yoğun sevgilerin ve ilginin karşılığında yediğim büyük kazıklar toplamı diye nitelendirebilirim. Evet evet tamda öyle...
İnsanlara vermem gereken değerin dozunu hiçbir zaman ayarlıyor olamamamın tek sebebi hayatımda olan, olabilecek yada çevremdeki herkesi kendim gibi görüp fazla içten olmam olabilir. Fazla samimiyetin yarattığı boka sarma durumunun tamda ortasına düşerim genelde. Kendimi sıyırmam mümkün olmaz çünkü doğrularım, yanlışlarım ve yaptıklarım genel olarak ortalığa dökülmüş bir şekilde yaşarım. Pekte umurumda olmaz bana karşı kullanılan hatalarımla karşı karşıya gelmediğim sürece. Karşımdakilere haddini bildirmek konusunda oldukça çirkef olabilme kapasitesine sahibim fakat bunu her durumda kullanmak yerine son raddeye gelene kadar beklemeyi tercih edenlerdenim. Eğer bir gün gözlerimin içine baka baka benim yaşadığım hayata ve içindeki o ayrı dünyaya karışma gereğinde bulunup benim yalnışlarımı bana karşı kullanan biriyle bir kez daha karşılaşırsam bugüne kadar biriktirdiğim kazıkları kendisine armağan edebilirim.