5 Aralık 2012 Çarşamba

Ben herkesi sevemem ki, sevmeden de yaşayamam ki diyor Teoman radyomda...

Sevgi ile nefret arasındaki o incecik çizgide hangisini kalın tutması gerektiğini bilmeyen biriyim ben. İnsanlara yukarıdan bakmayı öğrenemeyen karşılarına geçip değerlerle boğup sevgi seli yaşatmak hamurumda olsa gerek. Kaçan kovalanır tabirinden pekte uzaktayım. Aile, arkadaşlık, dostluk ve aşk.. dört ayrı kategori benim hayatımda. Aile annem, babam ve ablamdan ibaret benim için ötesi misafir ailem içinde. Arkadaşlık dostlarımda yarattığım imajın aynısı olsa gerek farklılığı hayatıma dair paylaşımlarda bulunmadan sürdürüyor olmamdır. Dostluk ise bambaşka bir bağ iki insan arasındaki çelişkisiz, korkusuz ve sonsuz güvenle hayatındadır. Sana en güvenilir olan doğru yolu gösterip yanında olandır. 'Aşk ' denilince herkesin aklına başka başka kişiler, hisler, duygular gelirken benim düşüncelerim sabit sanırım. Verdiğim değerlerin yoğun sevgilerin ve ilginin karşılığında yediğim büyük kazıklar toplamı diye nitelendirebilirim. Evet evet tamda öyle...
İnsanlara vermem gereken değerin dozunu hiçbir zaman ayarlıyor olamamamın tek sebebi hayatımda olan, olabilecek yada çevremdeki herkesi kendim gibi görüp fazla içten olmam olabilir. Fazla samimiyetin yarattığı boka sarma durumunun tamda ortasına düşerim genelde. Kendimi sıyırmam mümkün olmaz çünkü doğrularım, yanlışlarım ve yaptıklarım genel olarak ortalığa dökülmüş bir şekilde yaşarım. Pekte umurumda olmaz bana karşı kullanılan hatalarımla karşı karşıya gelmediğim sürece. Karşımdakilere haddini bildirmek konusunda oldukça çirkef olabilme kapasitesine sahibim fakat bunu her durumda kullanmak yerine son raddeye gelene kadar beklemeyi tercih edenlerdenim. Eğer bir gün gözlerimin içine baka baka benim yaşadığım hayata ve içindeki o ayrı dünyaya karışma gereğinde bulunup benim yalnışlarımı bana karşı kullanan biriyle bir kez daha karşılaşırsam bugüne kadar biriktirdiğim kazıkları kendisine armağan edebilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder